Derlemeler ve YazılarNeoliberalizm, İnsan Evrimini Etkileyebilir ve Evrimimize Yön Verebilir mi?...

Neoliberalizm, İnsan Evrimini Etkileyebilir ve Evrimimize Yön Verebilir mi? – Evrim Ağacı

COVID-19 salgınıyla mücadele ettiğimiz şu günlerde temel bir soru ortaya çıktı: “Bilim ve teknolojide bu kadar ilerleyen ülkeler, nasıl oluyor da salgınla mücadelede havlu atacak duruma geliyorlar?”

Doğal olarak, bundan yaklaşık 50 yıl önce Ay’a astronot, çok yakın bir zamanda da Mars’a keşif robotları gönderen Amerika Birleşik Devletleri’nin bu mücadelede çok geride kalmasını açıklamakta zorlanıyoruz. Ancak, dünyanın birçok yerinde bu duruma yöneltilen eleştiriler neoliberalizmin sorgulanmasına yol açmış halde. Neoliberalizmin insan sağlığını kötü etkilediği, sağlık hizmetlerinin pahalı ve ulaşılması güç olmasının salgın hastalıklarla mücadele gibi çok önemli konularda toplumları çaresiz bıraktığı dile getirilmekte.

Bunlar zaten şimdiye kadar çoğumuzun duyduğu bilgiler olabilir. Ama biri size neoliberalizmin insanların sadece sağlıklarını değil evrimlerini de etkilediğini söylese ne düşünürdünüz? Belki zırva diyerek geçer belki de ilginizi çeker ve iki kavram arasındaki bağlantının ne olduğunu merak edersiniz. Siz de merak eden grup içerisindeyseniz bu yazıyla merakınızı gidermeye çalışacağız.

Neoliberalizmin Evrim ile İlişkisi

Evrim ve neoliberalizm arasındaki bağlantıyı anlayabilmek için öncelikle neoliberalizmin ne anlama geldiğini bilmemiz gerekiyor. Aslında neoliberalizm, 1980’li yıllardan günümüze kadar dünyanın birçok ülkesinde uygulamaya konmuş olan kapitalist bir ekonomi felsefesidir. 1929 ekonomik buhranının ardından kapitalist ülkelerde devletin piyasaları daha fazla denetlediği bir dönem yaşanmıştır. Ancak buhrandan elli yıl sonra neoliberalizm, dünya çapında ağırlığı gittikçe artan bir ekonomi felsefesi haline gelmiştir. Bu felsefede, insanların refahını yükseltmek için özel mülkiyet haklarının, serbest piyasaların ve serbest ticaretin güçlendirilmesi gerektiği savunulmaktadır. Bunun için de devletin ekonomiye olabildiğince az müdahale etmesi gerektiği söylenir. Aslında neoliberalizm, devleti ticari kârın en yüksekte tutulmasını sağlayan bir aygıt olarak görmektedir. 

Kısa bir neoliberalizm tanımlamasından sonra, bu felsefi yaklaşımın insan yaşamı ve sağlığı üzerine nasıl etkiler yarattığına bakalım. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren, işletmelerin kârlılığını artırmayı önceliğine alan politikalar, ciddi bir gelir adaletsizliği yaratmış ve alt gelir düzeyindeki insanların sayısı oldukça hızlı bir şekilde yükselmiştir. Daha düşük ücret alan işçiler, aynı zamanda daha uzun süreler çalışmaya başlamışlardır. Gelir adaletsizliği günden güne artmış ve toplumun elde ettiği milli gelirin büyük bir kısmına az sayıdaki zengin insan sahip olmuştur. Aynı zamanda kârlılığın artması için şirketler lehine yapılan yasal düzenlemeler, işçilerin daha tehlikeli ortam ve koşullarda çalışmasına neden olmuştur. Sosyal fonlar ve sağlık için yapılan harcamaların devlet bütçelerindeki payı da gittikçe azalmıştır. 

Bütün bunların insan sağlığına etkisi çok açık bir şekilde ortadadır aslında. Düşük gelirli bir insanın beslenme, barınma ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarını düzgün karşılayamaması bedensel sağlığını doğrudan etkilemektedir. Bununla birlikte, yaşadıkları çevrenin kötü şartlara sahip olması, iyi bir eğitim alamama ve yaşam kalitesini yükseltebilecek etkinliklere katılamama gibi etkenler, düşük gelirli bireylerin sosyal sağlığını zedelemektedir. Çalışma şartlarının zorluğu ve tehlikeli işlerde çalışma mecburiyeti de sağlığı olumsuz etkileyen unsurların başında gelmektedir. Bırakın gelişmemiş ülkeleri refah içindeki ülkelerde bile, daha düşük gelire sahip olanların genel sağlık durumları zenginlere göre daha kötü durumdadır. Düşük gelirli insanların hipertansiyon, diyabet ve depresyon gibi kronik hastalıklara yakalanma oranının arttığı ve yaşam sürelerinin daha kısa olduğu bilinmektedir.

Peki ama bu ekonomik koşullar insan sağlığı gibi evrimini de nasıl etkileyebilir? Bu soruya doğru cevap verebilmek için hayatta olan neslin gelecek nesle aktaracağı genlerin nasıl değişebileceğini bilmek gerekiyor. Bunun için kabaca iki yol var: mutasyonlar ve epigenetik mekanizmalar. Mutasyonlar, radyasyon veya zehirli maddeler gibi mutajenlerin DNA sekanslarında yarattığı değişikliktir ve evrimin önemli mekanizmalarından biridir. Epigenetik mekanizmalarda ise gen sekanslarında herhangi bir değişim olmamaktadır. Ancak bu mekanizmalar birçok nedenle devreye girdiğinde (çevresel faktörler, çeşitli kimyasallara maruziyet gibi), bazı genleri deyim yerindeyse açıp kapatabilmekte veya onların etkinliklerini artırıp azaltabilmektedir.   

Bu epigenetik mekanizmalar, aslında doğumumuzdan itibaren üzerimizde etki kurmaya başlamaktadır. Hayatımıza dair tüm koşullar, epigenetik mekanizmalar yoluyla sağlığımız ve yaşam süremizi belirler. Bununla da kalmaz, önceki kuşaklarda yaşayan atalarımızın içinde bulunduğu şartlar da bizleri etkiler. Son yapılan çalışmalarda epigenetik mekanizmalardan bazılarının DNA’mızda mutasyon yapmadan gen ekspresyonunda değişiklikler yaratabildiği de ifade edilmektedir. Bu değişiklikler ise nesiller boyunca aktarılmaya devam edebilir. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında kıtlığa ve kötü beslenmeye maruz kalan gebelerin çocuklarında yüksek tansiyon, koroner kalp hastalıkları, diyabet ve depresyon gibi hastalıkların görülme ihtimalinin arttığı gösterilmiştir. Soykırımdan canlı kurtulan bireylerin çocuklarında ise stres bozukluğu görülme oranı çok çarpıcı bir şekilde yüksek bulunmuştur. 

Şimdi az önce sorduğumuz soruya cevap vermek için edindiğimiz bilgileri birleştirmemiz yeterli olacaktır. Öncelikle, gelir düzeyi düşük insanlar kötü şartlar altında yaşamakta ve çalışmaktadır. Bu durum onların çeşitli mutajenlerle karşılaşma risklerini doğal olarak artırmaktadır. Bu da, DNA’larındaki genetik sekansların değişmesi ve değişen gen yapılarının gelecek nesillere aktarılma riskinin yükselmesi demektir. İkinci olarak aynı kötü şartlar epigenetik mekanizmaları devreye sokar. Bu mekanizmalar, genetik evrime neden olmasalar da kuşaklararası aktarılacak bir gen ekspresyonu değişikliğine sebep olabilirler. Üçüncüsü, epigenetik mekanizmalarla etkilenen bireylerin hücrelerindeki mutajen hassasiyeti ve DNA tamirinin başarı oranı değişmektedir. Bu durum da düşük gelirli bireylerin daha fazla DNA mutasyonu geçirmesi anlamına gelebilir.

Neoliberal ekonomik düzende genetik miras gibi gelir durumunun da kuşaklararası bir miras haline gelmesi, toplumun farklı grupları arasındaki sosyal hareketliliği en aza indirgemektedir. Yani, düşük gelirli birinin zengin olmasını sağlayacak fırsat eşitliği ortamı bulunmamaktadır. Ayrıca, neoliberalizmi daha sıkı uygulayan ülkelerde ebeveynlerin sosyal statüsü ve gelir durumu, çocukların hayatları üzerinde daha fazla belirleyici rol oynar. Dolayısıyla alt gelir grubundaki insanlar belirli bir alanda sıkışıp kalmakta ve bu grup üyelerinin yine aynı gruptan başka bireylerle çiftleşerek üremesi DNA varyasyonlarının daha fazla artmasına yol açar. 

Sağlık sistemlerinin bu tabloda nerede yer aldığı da oldukça önemlidir. Günümüzde sağlığa bakış açısı daha çok, tedavileri ve ilaç üretimini destekleme eğilimindedir. Bunda da yine ilaç endüstrisinin ve neoliberal perspektifte elde edilen kârların sahip olduğu büyük payı kimse yadsıyamaz. Bununla birlikte, insanlar kendi sağlıkları ve hayatları için istedikleri gibi hareket edebilme özgürlüğüne sahip olduklarını düşünürler. Ancak toplumdaki bireylerin içtikleri sigara, yedikleri sağlıksız yiyecekler ve sahip oldukları yaşam tarzının sadece kendilerini değil, genetik mirasçıları olan çocuklarını da etkilediğini bilmeleri çok önemlidir. Bu nedenle, sağlık sistemi ilaçlar ve tedaviden çok, çevresel değişikliklere öncü olma ve toplumu bilinçlendirme görevini üstlenmelidir. Ancak bu sayede sağlığımızı kuşaklar boyunca korumamız mümkün olacaktır.

Sağlık sisteminin konumu bir yana, neoliberal politikalar ve yapılan yasal düzenlemeler toplumdaki bireylerin çevresel etkileşimini en fazla değiştiren unsurların başında gelir. Yürütülen ekonomik faaliyetlerde her şeyden önce elde edilecek kârın önemsenmesi çok zararlı sonuçlar doğurmaktadır. Düşünsenize, kârdan çok sağlığın önemsendiği hangi sistemde sigara üretimine izin verilebilir? Ancak günümüzde devletlerin toplumu sigara içmekten koruma çabası, paketlere yazılan “sigara sağlığa zararlıdır” ibaresi ile sınırlı kalmaktadır. Sigara üretiminin kısıtlanması veya yasaklanması tabii ki mümkündür. Ancak bunun için, sigara içmenin hem yaşayan insanların sağlığı hem de genetik miras yoluyla gelecek kuşakların sağlığı üzerinde oluşturduğu olumsuz etkiyi göz önünde bulunduran bir politik ve ekonomik sisteme ihtiyaç vardır.

Sonuç

Sonuç olarak, başlangıçta ne bağlantıları olabilir ki diye bakabileceğimiz neoliberalizm ve insan evrimi kavramlarının aslında çok yakın bir ilişkiye sahip olduğu ortaya çıkmakta. Gelir adaletsizliğinin insan evrimine ilerleyen zamanlarda ne ölçüde etki edebileceğini kestirmek tabii ki mümkün değil. Ama genetik çalışmalarından elde edilen kanıtlar, neoliberalizmin insan sağlığı ve evrimini nasıl etkilediğini gözler önüne sermektedir.

Bu durumda, insanların şu soruya cevap vermeleri gerekebilir: “Bu ekonomik düzen içinde farklı insan grupları olarak evrimleşmeye daha ne kadar göz yumacağız?” 

Yazar: Kartal Selici

Editör: Çağrı Mert Bakırcı

Kaynak:https://evrimagaci.org/neoliberalizm-insan-evrimini-etkileyebilir-ve-evrimimize-yon-verebilir-mi-8604

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son eklenenler

“PARÇA PARÇA BÖLÜNEREK SATILMASINA…”: 19. Yüzyıldan Bugüne Parselasyon ve Kentleşme

19.yüzyıl Osmanlı coğrafyasında kapitalizmin mülkiyet ilişkilerinin dönüşümü açısından önemli bir eşiktir. Tanzimat Fermanı ile özel mülkiyete yapılan vurgu sonrasındaki...

LİMAN’A YANAŞMAK: Deniz ticareti altyapı ağı olarak 19.yüzyıldaki deniz feneri inşaat hareketleri (Esra Nalbant-Binghamton Üniversitesi, Altyapı Tarihi)

Grundrisse'de Marx, "sermayenin dolaşımı aynı zamanda onun oluşumu, büyümesi açısından yaşamsal sürecidir" diyor. Bu dolaşım, ürünün bir dağıtım sistemi...

GERİ DÖNMEMEYE YEMİN ETTİLER: Osmanlı’da Transatlantik Göç ve Göçmen Veritabanı İnşasında Fotoğrafın Kullanımı (Hazal Özdemir – Northwestern Üniversitesi, Tarih Doktora Adayı)

1896-1908 arasında Osmanlı Ermenileri Amerika’da artan iş olanakları ve doğu vilayetlerindeki ekonomik sıkıntılar sebebiyle imparatorluktan ayrılırken II. Abdülhamid hükûmeti...

İSTANBUL’A AŞAĞIDAN VE UZAKTAN BAKMAK: Kentleşmenin Çeperi ve Altyapısı

Bu konuşma, on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı imparatorluğu ölçeğinde modern, kozmopolit bir istisna mekânı olarak ortaya çıkan Pera’nın ekolojik ve...

Cinsiyetçilik erkekleri de öldürür (mü?) – Nil Karasu

Bu yıl Cannes’dan Altın Palmiye ödülüyle dönen Justin Triet imzalı “Bir Düşüşün Anatomisi” filmi üzerine bu yazı. İzlemeyenler için...

Felsefe ve sinema atölyelerimiz başlıyor

Adana Kent Enstitüleri bünyesinde daha önce gerçekleştirdiğimiz dört haftalık film gösterimi ve söyleşilerini geçen haftalarda bitirdik. Bu süre zarfında...