Etkinlik Raporları#PazarRaporu: "Özgürlük; etkinlik gücümüzü başkalarıyla birlikte artırmaktır."

#PazarRaporu: “Özgürlük; etkinlik gücümüzü başkalarıyla birlikte artırmaktır.”

Spinoza ve Özgürlük Okulu için Kent Enstitüleri’nde toplandık. Kent Enstitüleri’nden, Kent Enstitüleri’nin meramından kısaca bahsedip sözü Sevinç Türkmen’e bıraktık. Böylece Spinoza’yla özgürlük üzerine kısa yürüyüşümüz başladı.
İşe Spinoza’nın doğa anlayışını konuşarak başladık. Spinoza’ya göre şimdilik doğaya dair bildiğimiz iki sıfat var: uzam ve düşünce. Bir şeyi kavrarken bu sıfat ve töz aracılığıyla kavrayabiliriz. Doğa sonsuz sayıda, sonsuz şekilde, sonsuz şeyi üretir. Bizim bireysel varlığımız, doğanın ifade ettiği üretimidir. Bir de bizim üretimimiz var, bunun kaynağı da doğanın üretimini paylaşıyor olmamızdır. Tüm bu tartışmalar sonucunda Spinoza’nın büyük oranda insan merkezci bir filozof olmadığı kanısına vardık.

Spinoza’nın doğa anlayışını konuştuktan sonra bu bağlamda özgürlük kuramını anlamaya çalıştık. Uzam sıfatını beden, düşünce sıfatını ise zihin olarak ifade ettiğimizde; birine karşı sevgi ya da nefret duyuyorsak bunun kaynağının bilgi olduğunu söyleyebiliriz. Bilginin olmadığı yerde duygudan söz edemeyiz. Duygu bu anlamıyla bir düşünce tarzı olarak tanımlanır. Kişiye dair her fikir ve duygu o kişinin farklı bedensel hallerini içerir. Spinoza’da duygu, bedenin etki gücünü azaltan ya da çoğaltan, bu güce yardımcı olan ya da engelleyen, bedenin değişik halleri ve bu haller hakkındaki fikirlerdir. Beden, burada maddenin bir ifadesidir.
Spinoza’nın duygu tanımını da yaptıktan sonra Spinoza’daki üç temel duyguyu yani neşe, keder ve arzuyu inceledik. İncelemelerimiz sonucunda özgürlükle bağlantılı düşününce neşe ve arzunun kurucu bir rolü olduğunu kavradık. Spinoza burada “neşe”yi insanın etkinliğini daha düşük bir düzeyden daha yüksek bir duruma getiren bir duygu olarak tanımlıyor. Spinoza’nın varlığımızı da bir duygu aracılığıyla tanımlıyor. Varlığımızı sürdürmeye yönelik çaba özümüze dair bir çabadır, bu tüm canlılarda vardır.

Bir sonraki konumuz beden ve özgürlük ilişkisi oldu. İnsan, doğanın bir parçası olduğundan zorunlu olarak eyleme belirlenmiş bir varlıktır. Burada temel tartışma bizi özgürleştirecek eylemleri bulma tartışmasıdır. Spinoza’ya göre zihnin ilk çabası bedenin olumlanmasıdır. Biz fikir üretirken, bunlar bedenimizin içinde bulunduğu halleri içerir. Burada Marx’ın içinde bulunduğumuz koşullar ve ürettiğimiz fikir arasında kurduğu ilişkiye dair bir gönderme olduğunu gördük. Marx bir makinenin başında 12 saat beklemek sizin yaşam tarzınızı ve düşüncenizi belirler, der. Yani nasıl yaşıyorsak öyle düşünürüz. Bunu Spinoza’nın beden ve düşünce arasında kurduğu ilişkiyle birlikte okuyabileceğimizi fark ettik. Spinoza’ya göre bedenin etkinlik gücü arttıkça düşünce gücümüz artar. Zihin ve beden arasındaki ilişki Spinoza’da birlik içindedir.

Okulumuzu bütün bu zorlukların için özgürlüğün nasıl mümkün olacağını konuşarak sonlandırdık. Bu konuşmalardan şu sonuçlara vardık: Spinoza özgürlüğün nasıl mümkün olacağı noktasında erdemden bahsediyor. Erdem, yararımıza olan şeydir ve iyidir. Bu noktada yarar bedenin etkinlik gücünü arttırma anlamına gelir ve iyi mutlak değil görecelidir. Karşılıklı ilişkilerde iyi iki taraf için de iyidir. Karşılıklı olarak etkinlik gücü artıyorsa erdemli bir ilişkiden bahsedilebilir. Aksi halde iki taraf için de karşılıklı bir özgürleşme ve erdemli ilişki söz konusu değildir. Hakikati araştırma insanı özgür kılacak bir eylemdir ancak bunu başkalarıyla birlikte yapabildiğimiz ölçüde özgürlükten söz edebiliriz. Çünkü bizim etkinlik gücümüzü arttıran şey başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerdir. Beden, farklı biçimde etkinlik tarzı geliştirebilecekken tek bir tarz etkinlik geliştirmek insanı köleleştirir. Bu, doğamıza aykırıdır. Spinoza bunun tersinin, yani etkinlik gücümüzü artırmanın, başkalarıyla birlikte yapılmak koşuluyla bizi özgürleştireceğini söyler. Eğer varoluş çabamızı arttıracak etkinliklerde bulunursak gerçekleşme düzeyimiz artar. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz üretim koşulları tarafından belirlenen çalışma koşulları bizi özgürleştirmez, aksine köleleştirir. Bir şeyle ilişki halindeyseniz onu ürettiğiniz oranda onun tarafından üretilirsiniz. Sürekli bir üretim vardır; olumlu veya olumsuz.
Okulumuzun sonunda doğayı anlamlandırabilmek için doğaya dair bilgimizi arttırmamız gerektiğini anladık. Bunu sağlayabilmek için bir felsefe grubu kurmaya ve zaman zaman bir araya gelip bildiklerimizi paylaşmaya, farklı meseleler üzerine düşünmeye, tartışmaya ve üretmeye karar verdik.

Son eklenenler

“PARÇA PARÇA BÖLÜNEREK SATILMASINA…”: 19. Yüzyıldan Bugüne Parselasyon ve Kentleşme

19.yüzyıl Osmanlı coğrafyasında kapitalizmin mülkiyet ilişkilerinin dönüşümü açısından önemli bir eşiktir. Tanzimat Fermanı ile özel mülkiyete yapılan vurgu sonrasındaki...

LİMAN’A YANAŞMAK: Deniz ticareti altyapı ağı olarak 19.yüzyıldaki deniz feneri inşaat hareketleri (Esra Nalbant-Binghamton Üniversitesi, Altyapı Tarihi)

Grundrisse'de Marx, "sermayenin dolaşımı aynı zamanda onun oluşumu, büyümesi açısından yaşamsal sürecidir" diyor. Bu dolaşım, ürünün bir dağıtım sistemi...

GERİ DÖNMEMEYE YEMİN ETTİLER: Osmanlı’da Transatlantik Göç ve Göçmen Veritabanı İnşasında Fotoğrafın Kullanımı (Hazal Özdemir – Northwestern Üniversitesi, Tarih Doktora Adayı)

1896-1908 arasında Osmanlı Ermenileri Amerika’da artan iş olanakları ve doğu vilayetlerindeki ekonomik sıkıntılar sebebiyle imparatorluktan ayrılırken II. Abdülhamid hükûmeti...

İSTANBUL’A AŞAĞIDAN VE UZAKTAN BAKMAK: Kentleşmenin Çeperi ve Altyapısı

Bu konuşma, on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı imparatorluğu ölçeğinde modern, kozmopolit bir istisna mekânı olarak ortaya çıkan Pera’nın ekolojik ve...

Cinsiyetçilik erkekleri de öldürür (mü?) – Nil Karasu

Bu yıl Cannes’dan Altın Palmiye ödülüyle dönen Justin Triet imzalı “Bir Düşüşün Anatomisi” filmi üzerine bu yazı. İzlemeyenler için...

Felsefe ve sinema atölyelerimiz başlıyor

Adana Kent Enstitüleri bünyesinde daha önce gerçekleştirdiğimiz dört haftalık film gösterimi ve söyleşilerini geçen haftalarda bitirdik. Bu süre zarfında...