Derlemeler ve YazılarEkolojide Akılcılık Eleştirisinin Eleştirisi - Sevinç Türkmen

Ekolojide Akılcılık Eleştirisinin Eleştirisi – Sevinç Türkmen

Daha önce Spinoza ve Özgürlük Okulu’nda bir araya geldiğimiz akademisyen Sevinç Türkmen’in makalesinden pasajları paylaşıyoruz. Makalenin tamamını okumak için: https://goo.gl/tyigpT

“Ekolojide aklın ya da akılcılığın eleştirisi, aklın ilerleme, bilim, teknoloji gibi kavramlarla birlikte düşünülmesinden bağımsız gelişmemiştir. Aslında akılcılık eleştirisi insan merkezciliğin eleştirisinden ayrı düşünülmemelidir. Buradaki eleştiriyi temellendirebilmek için aklın ne olduğunuantropolojik -ya da bilimsel- ve felsefi olmak üzere iki farklı yönüyle dü- şünmek zorundayız. Kuşkusuz bu oldukça kapsamlı bir araştırmadır. Ne var ki ekolojik tartışmalarda da haklı olarak eleştiri konusu olan akılcılığın felsefi boyutlarına değinmek ve bu boyutları ele alırken hangi akılcı yakla-şımların insanmerkezci bir eğilime zımnen ya da açık biçimde dayanak teşkil edebileceğini ya da bu eğilimi destekleyebileceğini gözler önüne sermeye çalışarak bu araştırmaya katkı sunulabilir.”

“Değer verme ya da değer atfetme insana özgü bir nitelik gibi gözüküyor. Nasıl ki “akıl sahibi olmak” insan doğasını anlamaya yardımcı birbelirlenim ise “değer verme” de bu yönde bir belirlenimdir. Dolayısıyla akıl sahibi olma ya da değer verme insanı diğer canlılardan üstün kılan değil sadece farklı kılan kategorilerdir ve doğa aracılığıyla ortaya çıkmıştır. Nasıl ki bir kuş doğası itibariyle uçma eğilimi taşıyorsa değer ya da anlam verme de insanın doğası itibariyle varoluş tarzını yansıtan birçok şeyden sadece biridir. Ekolojik açıdan düşünüldüğünde bir şeyin araçsal ya da amaçsal değerini tayin edecek de bu nedenle insandır. Buradaki kritik soru, değerin tayininde insanmerkezci bir eğilimin insanın doğası gereği zorunlu olup olmadığıdır. Zira her canlının doğası gereği kendi yararını gözettiğini kabul edeceksek bu kaçınılmaz gözüküyor. Ne var ki insanın “akıl sahibi bir varlık” olması onun kendi yararını gözetirken doğayla iliş- kisinde bir sınır tayin etme tartışmasını açmasına da olanak sunmaktadır.”

“Neden aklın doğasını fiziksel doğa ile karşıt biçimde düşünerek aklın doğaya hükmetmesi gibi genel bir yanılgıya sahip olunmuş? Akıl ile doğanın ilişkisinin doğası itibariyle çelişkili olduğu düşünülmesine neden olan en önemli etken, akıl ile iradenin farklı şeylermiş gibi düşünülmesidir. Bu yanılgı iradenin aklı aşan bir yeti olarak düşünülmesinden ileri gelmektedir. Oysa ne iradenin akıldan daha aşkın ya da kapsamlı olduğuna ne de aklın doğayı aşkın bir varoluşa sahip olduğuna dair hiçbir ontolojik kanıt söz konusu değildir.”

“Nasıl ki beden doğadan bağımsız düşünülemiyorsa aklın hareket tar-zını ve belirlenimini de bedenden bağımsız düşünemiyoruz. Ekolojideki akılcılık eleştirilerini bu bağlamları gözetmeden ele aldığımız sürece tar-tışma insanın varoluşunun zorunluluğunu sorgulamaya değin taşınabilir. Bu çizgide varılacak nihai uğrak ise insanın varolduğu sürece doğaya zarar vereceği ve dolayısıyla doğayla ilişkisinde bir sınır tayin edemeyeceği yö- nündeki iddiadır ki -bu iddianın daha birçok yönünü bir kenara bıraksakda- bu iddianın aslında doğanın yasasıyla da uyumlu olmadığı açıktır. Zira insan da doğadaki diğer varolanlar gibi zorunlu bir varoluşa sahiptir ve bu zorunluluk bile tek başına bu iddianın çürütülmesi için yeterlidir. Öyleyse sorunu insanın varoluşuna istinaden açıklamak ne doğaya ne de akla uy-gundur. Aynı şekilde ekolojik sorunların kökeni olarak aklı sorumlu tut-mak ekolojik sorunları çözümsüzlüğe sürükleyecektir. Oysa bu sorunların çözümünde, doğanın bir parçası olduğunu kavrayan ve ancak bu doğasına uygun bir şekilde davrandığında doğayla ilişkisinde bir sınır tayin edebilen akıl bize ekolojik bir yol gösterebilir.”

“Doğayı ve dolayısıyla kendi doğasını kavrayan ve biteviye keşfeden insan, ancak doğanın ve kendisinin yasasına uygun bir üretim ve varoluş tarzı geliştirdiği sürece özgürleşebileceğini kavrayacaktır. Bu anlamda eko-akıl, hem doğanın sonsuz varoluş tarzını ve yasasını hem de her bireysel varolanın ancak bu sonsuzlukla bağı içinde anlaşılmasına olanak sağlayacak kavrayış tarzı olarak düşünülebilir ki tah-min edileceği üzere eko-akıl bu bakımdan tükenmeyen, tamamlanmayanve her zaman aklın daha fazlasını anlamaya dönük sonsuz çabasını duyurur.”

Son eklenenler

“PARÇA PARÇA BÖLÜNEREK SATILMASINA…”: 19. Yüzyıldan Bugüne Parselasyon ve Kentleşme

19.yüzyıl Osmanlı coğrafyasında kapitalizmin mülkiyet ilişkilerinin dönüşümü açısından önemli bir eşiktir. Tanzimat Fermanı ile özel mülkiyete yapılan vurgu sonrasındaki...

LİMAN’A YANAŞMAK: Deniz ticareti altyapı ağı olarak 19.yüzyıldaki deniz feneri inşaat hareketleri (Esra Nalbant-Binghamton Üniversitesi, Altyapı Tarihi)

Grundrisse'de Marx, "sermayenin dolaşımı aynı zamanda onun oluşumu, büyümesi açısından yaşamsal sürecidir" diyor. Bu dolaşım, ürünün bir dağıtım sistemi...

GERİ DÖNMEMEYE YEMİN ETTİLER: Osmanlı’da Transatlantik Göç ve Göçmen Veritabanı İnşasında Fotoğrafın Kullanımı (Hazal Özdemir – Northwestern Üniversitesi, Tarih Doktora Adayı)

1896-1908 arasında Osmanlı Ermenileri Amerika’da artan iş olanakları ve doğu vilayetlerindeki ekonomik sıkıntılar sebebiyle imparatorluktan ayrılırken II. Abdülhamid hükûmeti...

İSTANBUL’A AŞAĞIDAN VE UZAKTAN BAKMAK: Kentleşmenin Çeperi ve Altyapısı

Bu konuşma, on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı imparatorluğu ölçeğinde modern, kozmopolit bir istisna mekânı olarak ortaya çıkan Pera’nın ekolojik ve...

Cinsiyetçilik erkekleri de öldürür (mü?) – Nil Karasu

Bu yıl Cannes’dan Altın Palmiye ödülüyle dönen Justin Triet imzalı “Bir Düşüşün Anatomisi” filmi üzerine bu yazı. İzlemeyenler için...

Felsefe ve sinema atölyelerimiz başlıyor

Adana Kent Enstitüleri bünyesinde daha önce gerçekleştirdiğimiz dört haftalık film gösterimi ve söyleşilerini geçen haftalarda bitirdik. Bu süre zarfında...