19.yüzyıl Osmanlı coğrafyasında kapitalizmin mülkiyet ilişkilerinin dönüşümü açısından önemli bir eşiktir. Tanzimat Fermanı ile özel mülkiyete yapılan vurgu sonrasındaki süreçte karşılık bulmuş ve coğrafyanın dört bir yanında büyük bir çitleme akımı başlamıştır. İfraz, yani parselasyon, yoluyla tarım arazilerinin, ormanların, meraların ve pek çok başka arazi türünün parsellere bölünerek satılması bu dönemin toprağı metalaştırma yöntemlerinden biridir. 20.yüzyılın master plan uygulamalarından çok önceye tekabül eden bu süreç kapitalist kentleşmenin de temelidir. Parselasyon kent tarihindeki baskın master plan anlatısının gölgesinde kalır ve bu Osmanlı dışındaki coğrafyalar için de geçerlidir. Sermayenin toprağı işgali sürecinde parselasyon ve altyapı inşası birlikte ilerler ve bu işlemler bir örümcek ağı gibi yayılarak bugün bildiğimiz anlamda kenti kurar. Bu süreç 1965 Kat Mülkiyeti yasasına gelindiğinde toprak üzerinde kurulan sahiplik ilişkilerini dikey eksende bir bölünme aşamasına taşır ve arsa payı üzerinden toprakta olandan fazlasını sunan bir emlak spekülasyonu devrine geçilir. Toprağın yeniden üretim süreci kentin en temel dinamiğidir ve hiçbir zaman durmaz. Kent mekanı sermayenin en kadim ve büyük kaynaklarından biridir ve merkez/taşra ilişkisi bu yeniden üretim sürecinin kaynak ihtiyacı genişledikçe işgalin ilerlemesi ilişkisi kapsamında hiç durmadan yeniden kurulur. Kırsal olan ile kentsel olan arasında kapitalizmin ilerleyişindeki en gerilimli çatışma yaşanır. Bu çatışma tarihinin ortaya çıkardır en önemli kurumsallıklardan birisi toprağın yeniden üretiminin bürokratik sürecini yürüten belediyelerdir. Yerel ile merkezin, kırsal ile kentselin bu bitmeyen sınır kavgasında en önemli iki kaynak dilekçeler ve resmi yönetmeliklerdir. Bunların birlikte okunduğu bir kurguda buradaki çelişkili tutarlılık açıkça ortaya çıkar. Kapitalizmin bütün tezatları ve çelişkileri gibi kentleşme sürecinde fiili olan ile hukuki olan arasındaki boşluk olan biten her şeyin mümkün olduğu yegane alandır. Bu sunumda önce Üsküdar’da bir Ermeni mahallesi olan İcadiye’nin ortaya çıkışın bir yüzyıla yayılan hikayesinden başlayıp Kadıköy’deki saray banliyösü Feneryolu mahallesinin 20.yy başından bugüne gelişiyle devam ederek kapitalist kentleşmenin yaklaşık iki yüz yıla yayılan ve türlü biçimde ilerleyen hikayesine “ifraz ve kat artışı” hattına odaklanacağız. Buradan vardığımız noktada bugün üzerine konuştuğumuz acele kamulaştırma, rezerv alan ilanı, kentsel dönüşüm gibi konuları mekanın yeniden üretimi perspektifinde bir çerçeveye oturtmayı amaçlıyoruz.