Banksy, yıllardır sokak sanatının tartışmasız en popüler ismi. Kimliği bilinmiyor ama eserleri geniş kitlelerce tanınıyor. Banksy’nin daha önce Türkiye’de de sergilenen eserlerinde en çok anti-kapitalizm, savaş karşıtlığı, ekoloji gibi temaları ve özellikle çocukları görüyoruz.
Hatta Londra’daki “Erdoğan ailesi” çalışması bile sonradan Banksy’yi temsil eden “şirket”in yalanlamasına rağmen uzun bir süre Banksy’nin eseri zannedilerek kulaktan kulağa yayıldı ve hala bir şehir efsanesi olarak böyle bilinmeye devam ediyor.
Gelelim asıl tartışmaya. Yani “yok etme dürtüsü”ne. Tartışmayı biraz daha boyutlandırmak için çok meşhur bir “yok etme” anını daha hatırlatmakta fayda var. #JeanTinguely’nin 1960 tarihli “Homage to New York” eseri, “eseri yok etme”nin çok ses getiren (ve çok sesli) bir örneği.
Jean Tinguely’nin “New York’a Saygı” isimli bu eseri; çekiçler, yangın söndürücüler, testereler, şişeler, bisiklet tekerlekleri, bir küvet, bir bebek arabası, bir go-kart, bir mekanik piyano ve bir balon gibi nesnelerle inşa edilmiş devasa bir makine-heykeldi.
1960’ta, New York’taki Modern Sanatlar Müzesi’nin bahçesinde sergilenen bu heykel, önce çalışmaya (Jean Tinguely, hareket içeren heykelleriyle meşhurdu.) sonra da sanatçının ufak bir müdahalesiyle kendisini yok etmeye başlar.
O anları Billy Klüver şöyle anlatıyor: “Piyano çalmaya başladı. Jean, tam ortada duran büyük boyama makinesinin kayışını ters yöne çevirdi. Uzun kağıt rulosunun -üstünde dökülen boyalarla rasgele oluşan resimle- birlikte izleyicilerin üstüne yuvarlanacağı düşünülüyordu.”
“Üç dakika sonra piyanonun üstünde yakılmış duran mumun üstüne bir kova gazyağı dökülünce, bir yandan çalmakta olan piyano öte yandan görkemli bir biçimde yanmaya başladı. Kovadan çıkan beyaz duman sonunda özel olarak davet edilmiş, şık giyinmiş izleyicileri tamamen yuttu.”
Ardından önce büyük bir alkış kopuyor, sonra “şık giyimli izleyiciler” tamamen yıkılan eserden etrafa dağılan parçaları hatıra olarak toplamaya başlıyor. Böylece makine-heykel sanatçı tarafından gerçekten parçalanıyor ve yok ediliyor.
Dönelim artık neredeyse “bizim sokağın” sanatçısı haline gelen Banksy ve onun yok etmesinden sonra olanlara. Banksy’nin bu eylemi yıllardır suç olup olmadığı tartışılan sokak sanatıyla ilgili (bir yönüyle önceden beri süren) başka bir tartışmayı aralıyor: Sokak sanatı meta mıdır?
Sokak sanatının metalığı tartışması hem sokak sanatını doğuran koşullar, hem de sokak sanatının en çok konusu olan ve Banksy’nin de en sık kullandığı temalar bağlamında düşününce ilgi çekici. Kapitalizm, karşıtlığını işleyen sokak sanatını da alınıp satılabilir hale mi getirdi?
Peki “yok edildikten” sonra #KırmızıBalonluKız‘a ne oldu? Eseri satın alan ve kimliği gizli tutulan koleksiyoner “İlk başta şoke oldum, ama daha sonra kendi sanat tarihi eserime sahip olacağımı anladım.” diyerek satın alma işlemini iptal etmeyeceğini açıkladı.
Banksy’nin kapitalizmle ve kapitalistlerle alay ettiği iddiasını ise Fransız sanat dergisi Artension’dan uzman Mikael Faujour yanıltıcı buluyor ve “Eserden geriye kalanlar yeni bir prestije kavuşacak ve eserin maddi olarak değeri de artacak.” diyor.
Sanat “piyasa”sını takip eden şirketler de Faujour ile aynı fikirde. 1 milyon sterline alınan eserin “fiyatı” şu an 2 milyonun üzerinde.
Popüler kültüre özgü ufak bir değişiklik daha var. Olayın Banksy’nin Instagram hesabında yayınlanan videosu 13 milyondan fazla izlendi ve Bansky’nin takipçi sayısında da yaklaşık 2 milyonluk bir artış var.
Banksy’nin “Going, going, gone…” (Türkçe’de “Satıyorum, satıyorum, sattım…” diye kullanılan müzayede kalıbı) yazarak olay anının fotoğrafını paylaşması ise tartışmamızın somut görünümü olabilecek nitelikte. Yok edilen ne? Eser mi? Alınıp satılan ne? Yok etme performansı mı?