Kapitalist mülkiyet ve çalışma ilişkilerinin en önemli sonucu doğrudan üreticilerin üretim/geçim araçları üzerindeki denetimlerini yitirmeleridir. Kapitalizmin tarihi boyunca, ‘işçi denetimi’ ve/veya ‘işçi özyönetimi’ olarak adlandırılan ve doğrudan üreticilerin üretim/geçim araçlarının denetimini yeniden ele geçirme girişimi olarak görülebilen birçok deneyime tanık olunmuştur: Paris Komünü (1871), Rusya (1905 ve 1917), Almanya (1918), İtalya (1920 ve 1969), Fransa (1936 ve 1968), İspanya (1936-39),Endonezya (1945), Yugoslavya (1950), Cezayir (1963), Britanya (1970), Portekiz (1974), İran (1979) gibi. Bu ve daha birçok deneyim, başarıları ve başarısızlıkları ile bugünün mücadelelerine ışık tutmaktadır.
Günümüzde ise işçi denetimi/özyönetimi mücadelesinin Latin Amerika’dan yükseldiği görülmektedir. Başta Arjantin olmak üzere, Latin Amerika genelinde, “empresasrecuperadas” (geri kazanılmış/kurtarılmış işletmeler) olarak adlandırılan ve işçileri tarafından yönetilen işletmeler, kapitalist mülkiyet ve çalışma ilişkilerini tartışmaya açmakta ve yeni bir mülkiyet ve çalışma ilişkisi arayışını gündeme getirmektedir. Üstelik son yıllarda, dünyanın başka ülkelerinde de (Arjantin ve Latin Amerika örnek alınarak) işçi yönetiminde işletmelerin ortaya çıktığına tanık olunmaktadır.
Kapitalist mülkiyet ve çalışma ilişkilerinin yarattığı -iktisadi/siyasi/sosyal/ekolojik- sorunlar, gelinen noktada insanlık ve gezegen için distopik bir geleceğe işaret ediyor. Buna karşılık müşterekler, dayanışma ekonomisi, işçi demokrasisi gibi başlıklar üzerinden yürütülen tartışmalar ise insanlık krizini/ekolojik krizi aşmanın yollarını arıyor. Bu tartışmaların merkezinde ise işçi denetimi ve işçi özyönetimi deneyimleri bulunuyor.